Öyküleyici Anlatım tekniğinde yazarın amacı, okuyucuyu bir olay içinde yaşatmaktır. Öyküleyici Anlatım tekniğine hikâye etme de denir. Olay akışı vardır. Olaylar birbiri üzerine gelişir ve zaman durmadan geçer. Genellikle haber kipleriyle çekimlenmiş yüklemler kullanılır. ... geldi, ... anlatmış, ... maviydi v.b.
Bu teknikle yazılmış bir parçanın en önemli iki özelliği: Zaman akışının olması ve parçanın bir öyküden veya romandan alınmış izlenimi vermesidir.
Öyküleme yöntemi roman ve öykü gibi olay esaslı türlerde kullanılır. Bu teknik düşünce yazılarında pek görülmez.
Bir durumdan başka bir duruma geçişi, hareketli bir yaşam kesitini bir olaya bağlı olarak anlatma yöntemidir. Öykülemelerde amaç, okuyucuyu olayların içinde yaşatmaktır. Yani okuru, öykünün kahramanlarından biriyle özdeşleştirerek kendini onun yerine koyarak (empati ile) bir görüşü benimsetmektir.
Olay, öykünün belirleyici özelliğidir. Olaysız hiçbir anlatım öykü sayılamaz. Olay; insanların başından geçen, az rastlanan, merak öğesi uyandıran giriş, gelişme (düğüm) ve çözüm bölümleri bulunan anlatımlardır. Günlük konuşmalarımızda "Bak ne oldu..." diye başlayan tüm anlatımlar, güldürücü fıkralar, anekdotlar birer öyküdür.
Öykülerin hemen tamamı konuşmaların arasında anlatılır ve bir örnek niteliği kazanır. Bu nedenle ana düşünce bulunurken: "Bu öykü, hangi iddiayı (savı) inandırıcı kılmaya yarayan örnek olabilir?" sorusuna yanıt aranır.
Ana düş: Gerçekler gizlenemez. (Mızrak çuvala sığmaz)
Ana düş: Kusursuz dost isteyen dostsuz kalır.
Ana Düş: Kanıtlamadan kimseyi cezalandırma.
Ana düşünce: Sanatçı için son durak yoktur.
Parçada olayların olaylar üzerine gelişmesine, zamanın akışına dikkat etmişseniz öyküleme tekniğini yakalamışsınızdır. Hatta parçayı okuyup bitirince "Eee sonra ne olmuş?" diyeceğimiz geliyor. Bu da bu parçaya bir roman veya öyküden alınmış izlenimi veriyor. Yani öyküleme tekniğini gösteriyor.
Parçayı okurken gördük ki olaylar birbiri üzerine sıralanmıştır. Zaman durmamış, akmıştır. Zaten zamanın geçmesi demek olayların sıralanması demektir. Bunların hepsi öykülemenin özelliklerindendir.
Örnek: Âdem ile büyük oğlu elektrik ustası Yusuf ellerindeki birer lahmacunun son lokmalarını merdivenleri çıkarken çiğneyip yuttular. Bu sebepten merdiven başına vardıkları zaman biraz nefesleri kesilir gibi oldu. O tıkanıkla ikisi birden Osman Efendi'nin tepesine dikildiler ve ihalenin saatini sordular. Osman Efendi üstten alarak "Bekleyin şurada." dedi.
Örnek: "...Sabaha karşı bir kumsalda uyandım. Omuzlarım ağrıyordu, bacaklarım uyuşmuştu. Güçlükle ayağa kalktım, rüzgâr çıkmıştı gene. Denize bakındım: Görünürlerde yoktu teknem. Elimi kolumu oynatıp kendime gelmeye çalıştım. İlerilere bakındım sonra. Alabildiğine uzanıyordu kumsal. Yürümeye çalışayım, bir eve varırım belki, dedim. Yürüyemedim. Ayağımdan yakalamış bırakmıyordu beni. Bir adım olsun attırmıyordu artık. O, leş sandığım o. Tüm gücüyle çekiyordu beni kendine."
Örnek Soru 1: Adalarda oturanlar, akşamüzeri iskeleye çıkıp, gelenleri karşılar, gidenleri uğurlarlar; gençler arkadaşlarıyla buluşur; yaşlılar çay bahçelerinde, aralarında söyleşirler. Saat dokuza gelince, herkes evine dönmüş, sofraya oturmuş olur. Adalara gezmeye gelen birkaç kişi dışında kimseleri göremezsiniz ortalıkta.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine başvurulmuştur?
A) Öyküleme B) Tanımlama C)Tartışma D) Açıklama E) Karşılaştırma
(1993/ÖYS) Yanıt: A
Örnek Soru 2: Köyden kasabaya taşınmıştık. Cadde üstünde, sol tarafta bahçesi olan, beyaz boyalı bir ev satın almıştık. Bahçemizden, komşu bahçeden gelen küçük bir su yolu geçiyordu. Bu su, yan duvarın altından aşağıdaki bahçelere akıyordu. Bizim bahçenin bir köşesinde ufak bir tel kümes vardı. Dip tarafa domates, biber, yeşil salata ekilmişti. Cadde tarafında sardunyalar, pembe karanfiller, hanımelleri bulunurdu.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangilerine başvurulmuştur?
A) Açıklama - öyküleme
B) Tartışma - betimleme
C) Öyküleme - betimleme
D) Açıklama - tartışma
E) Örneklendirme - öyküleme (1991/ÖYS) Yanıt: C
Betimleyici Anlatım (Tasvir Etme)-Sıfat (Ön Ad)
Annem belediye doktoruydu. Penceresinden kavak ağaçları görünen bir sağlık ocağında çalışır, çoğu günler beni de yanında götürürdü. Orada tek çocuk olmanın krallığını yaşar, oyalanır; haşarılıklarımın, afacanlıklarımın hoş görüleceğini bilmenin kolaylıklarından fazlaca yararlanır, buna karşılık beni mıncıklamalarına, yanaklarımı pembeleştiren makaslar almalarına ses çıkarmazdım. Pencereden uzanır, uçuşan pamukçukları yakalamaya çalışırdım.Kavakları silkeleyen rüzgâr oyun arkadaşım olurdu. Koca bahçe, önümde mülkümmüş gibi uzanır, bense onu tasasız gözlerle izlerdim. Annemin masasında, güzel çerçeveler içinde benim ve babamın resmi dururdu. Gurur duyardım. Kocaman bir masası ve koltuğuvardı annemin. Annemi makamında daha çok severdim sanki, ya da sevgim başka bir boyut kazanırdı. (Murathan Mungan; Pamukçuklar)
Yukarıdaki parçada en az iki kelimeden oluşan ve koyu harflerle yazılmış olan kelime gruplarının ilk kelimelerinin yazılmadığını, son kelimelerin kaldığını düşünelim:
Annem belediye doktoruydu. Sağlık ocağında çalışır, çoğu günler beni de yanında götürürdü. Oradaçocuk olmanın krallığını yaşar, oyalanır; haşarılıklarımın, afacanlıklarımın hoş görüleceğini bilmenin kolaylıklarından fazlaca yararlanır, buna karşılık beni mıncıklamalarına, makaslar almalarına ses çıkarmazdım. Pencereden uzanır, pamukçukları yakalamaya çalışırdım. Rüzgâr oyun arkadaşım olurdu. Bahçe, önümde mülkümmüş gibi uzanır, bense onu gözlerle izlerdim. Annemin masasında,çerçeveler içinde benim ve babamın resmi dururdu. Gurur duyardım. Masası ve koltuğu vardı annemin. Annemi makamında daha çok severdim sanki, ya da sevgim boyut kazanırdı.
Öncesindeki kelimeler çıkarıldığında kalanların anlamları eksilmiş oldu. Kelime anlamı olarak değil de cümleye kattığı anlam bakımından eksilme oldu.
Sağlık ocağı nasıl bir sağlık ocağı?
Çocuk kaç çocuk? nasıl bir çocuk?
Makaslar nasıl makaslar?
Pamukçukları hangi pamukçuklar?
Rüzgâr nasıl bir rüzgâr?
Bahçe nasıl bir bahçe?
gözlerle nasıl gözler?
çerçeveler nasıl çerçeveler?
Masası ve koltuğu nasıl masa ve koltuk?
Boyut kaç boyut, hangi boyut, ne boyutu?
Bu kelimelerin (asıl unsur olan kelimeler, isimler) tam olarak anlaşılması ve tanınması için onlardan önce bazı kelimeler getirerek anlamlarını nitelik ve nicelik yönünden tamamlarız.
Penceresinden kavak ağaçları görünen / bir / sağlık ocağı
Tek / çocuk
yanaklarımı pembeleştiren / makaslar
uçuşan / pamukçuklar
Kavakları silkeleyen / rüzgâr
Koca / bahçe
Tasasız / gözler
Güzel / çerçeveler
Kocaman / bir / masası ve koltuğu
Başka / bir / boyut
İşte, isimlerden önce gelerek onların anlamlarını sayı, renk, durum, hareket, biçim, yer, işaret ve soru yönlerinden tamamlayan; onları niteleyen ve belirten kelimelere sıfat denir. bu iki kelimenin (sıfat ve isim) oluşturdukları kelime grubuna da sıfat tamlaması denir ki bütün sıfat çeşitleriyle sıfat tamlaması oluşturulabilir.
Kolay iş, bu sorular, küçük çocuk, hangi ev, iki elma, üçüncü sınıf...
A. Sıfatların Özellikleri
1. Sıfatlar isimlerden önce gelerek onları sayı, renk, durum, hareket, biçim, yer, işaret ve soru yönlerinden tamamlar; onları niteler veya belirtir:
"O zaman gördü ki, küçük çocuk, memleketlisi, minimini yavru ağlıyor... Sessizce, titreye titreye ağlıyor. Yanaklarından gözyaşları birbiri arkasına, temiz vagon pencerelerindeki yağmur damlaları nasıl acele acele, sarsıla çarpışa dökülürse öyle, bağrının sarsıntılarıyla yerlerinden oynayarak, vuruşarak içlerinde güneşli mavi gök, pırıl pırıl akıyor."
o zaman, küçük çocuk, minimini yavru, temiz vagon pencereleri, güneşli mavi gök
2. Tek başlarına kullanıldıkları zaman isim değerindedirler. Çünkü ancak bir isimden önce geldikleri zaman sıfat oldukları anlaşılabilir:
yeşil elbise (sıfat) yeşili severim (isim)
İhtiyar kadın (sıfat) İhtiyarlara iyi davranmalıyız (isim)
Büyük park (sıfat) parkların en büyüğü (isim)
3. Tek başlarına kullanıldıklarında isim değerinde oldukları için alabildikleri isim çekim eklerini, yani hâl eklerini, iyelik eklerini ve çoğul ekini, bir isimden önce gelerek onu niteledikleri ya da belirttikleri zaman, yani sıfat olarak kullanıldıkları zaman alamazlar:
Bir basamak yukarı çık. sıfat
Birler basamağı isim
Yürüyen merdiven sıfat
Yürüyenler ve koşanlar isim
4. Bir sıfatla onun nitelediği ya da belirttiği bir isim arasına noktalama işareti (özellikle virgül) konmaz. Virgül konursa ilk kelime tek başına kalmış olur, dolayısıyla isimleşir.
Genç adama gülümseyerek baktı. (genç: sıfat)
Genç, adama gülümseyerek baktı. (genç: isim, özne)
5. Birkaç sıfat, arka arkaya sıralanarak bir ismi niteleyebilir veya belirtebilir:
Karanlık, büyük, korkutucu ve nemli bir evdi.
6. Sıfatın varlığından bahsedildiği her yerde mutlaka sıfat tamlaması vardır; o sıfatla (soru sıfatı da olsa) bir tamlama oluşturulmuştur.
B. Sıfat Çeşitleri
Sıfatlar görev ve anlam yönünden, yani kendilerinden sonra gelen isme kattıkları anlam yönünden önce ikiye, sonra daha alt başlıklara ayrılırlar:
1. Niteleme Sıfatları
2. Belirtme sıfatları
a.İşaret sıfatları
b. Sayı sıfatları
-Asıl sayı sıfatları
-Sıra sayı sıfatları
-Kesir sayı sıfatları
-Üleştirme sıfatları
c. Belgisiz sıfatlar
d. Soru sıfatları
1. Niteleme Sıfatları
İsimlerin şeklini, durumunu, hareketini, rengini, kısacası kalıcı özelliklerini gösteren sıfatlardır. Nitelene sıfatları isimlere sorulan "nasıl" sorusunun cevabıdır:
Penceresinden kavak ağaçları görünen / bir sağlık ocağı
yanaklarımı pembeleştiren / makaslar
uçuşan / pamukçuklar
Kavakları silkeleyen / rüzgâr
Koca / bahçe
Tasasız / gözler
Güzel / çerçeveler
Kocaman / bir masası ve koltuğu
Mavi deniz, tatlı su, kötü gün, yakın arkadaş, çalışkan öğrenci, susuz yaz, yuvarlak masa, bayanmemur, erkek adam, temiz giysi, güzel insan, düz yol, çatal çivi, sivri tepe, yassı burun...
2. Belirtme Sıfatları
İsimleri sayı yönünden tamlayan; yerlerini işaret eden; özelliklerini belli belirsiz olarak bildiren; onların özelliklerini soran sıfatların tümüne belirtme sıfatları denir. Belirtme sıfatları varlıkların geçici özelliklerini bildirirler:
Bu adam, o adam, şuradaki adam, (herhangi) bir adam, bir (tane) adam, kaçıncı adam, hangi adam?...
Belirtme sıfatları alt başlıklara ayrılır:
a. İşaret Sıfatları
İsimleri işaret ederek belirten ve yerlerini bildiren sıfatlardır.
"bu, şu, o, öteki, beriki, böyle, şöyle..."
Bu soruyu kim cevaplayacak?
Kitabı şu genç almıştı.
O eşyaları nereye götürüyorsun?
Öteki sorulara geçiniz.
Beriki masaları da taşıdık.
b. Sayı Sıfatları
İsimlerin sayılarını, bölümlerini, sıralarını, parçalarını kesin olarak belirten sıfatlardır. Sayı sıfatlarının çeşitleri şunlardır:
- Asıl Sayı Sıfatları
İsimlerin sayılarını kesin olarak belirten sıfatlardır:
Her gün iki saat ders çalışır, bir saat de kitap okurum.
Bir ağaç bile bırakmamışlar; kesmişler.
Yüz yıl öncesine geri döndük.
Türkiye nüfusunun yetmiş milyon olduğu söyleniyor.
Beş milyon ton patates
10 cm ip, 2 m kumaş, 100 ton kömür, 3 kg şeker...
]Başında asıl sayı sıfatlarından biri bulunan bir isme çoğul eki getirilmez. "Beşevler, Altmışevler, Yedi Cüceler, üç aylar, Kırk Haramîler, beş milyonlar, on milyonlar (banknotlarımız)"gibi örnekler bu kurala uymaz.
]Sayı sıfatlarıyla niteleme sıfatları art arda kullanılırsa sayı sıfatı önce gelir:
iki değerli arkadaş, üç kırık cam...
- Sıra Sayı Sıfatları:
İsimlerin sıralarını, derecelerini belirten sıfatlardır.
"-ncİ" eki ya da nokta kullanılır.
77. yıl, 11'inci bölük, birinci gün, ikinci gelişimiz...
üçüncü kişiler, ikinci katlar...
] "ilk" kelimesi birinci anlamındadır:
İlk (birinci) caddeden sağa dönün.
] "son, sonuncu, ortanca" kelimeleri de sıra sayı sıfatıdır:
son fırsat, ortanca çocuk, sonuncu kişi...
- Kesir Sayı Sıfatları
İsimlerin, bütünün kaçta kaçı olduğunu gösteren sıfatlardır.
Yüzde bir ihtimal, yarım ekmek, çeyrek (dörtte bir) ekmek, yarıyıl, iki buçuk lira...
]Bu tamlamalarda tamlanan çoğul yapılabilir.
Kardeşlerin üçte bir payları var.
]Tamlayan çoğul yapılıp tamlananla yeri değiştirilebilir:
Yüzde otuz artış düşünülüyor.>Düşünülen artış yüzde otuzlarda.
- Üleştirme Sayı Sıfatları
İsimlerin bölümlere ayrıldığını, bölüştürüldüğünü gösteren sıfatlardır.
"-(ş)er" ekiyle yapılır.
Üçer kişi, ikişer elma, yedişer kişi, ellişer milyon, birer gün arayla,
- Topluluk Sayı Sıfatları
Bir defada doğan birden fazla kardeşler için kullanılır.
Bunlardaki "z" sesi çokluk bildirir.
Tamlanan çoğul olabilir.
üçüz bebek, beşiz çocuklar.
c. Belgisiz Sıfatlar
İsimlerin sayılarını ve miktarlarını kesin olarak değil, yaklaşık, aşağı yukarı, belli belirsiz bildiren sıfatlardır.
"bir, birkaç, birçok, az, çok, biraz, birtakım, bütün, bazı, tüm, her, hiçbir, herhangi bir, kimi...
başka / bir / boyut,
kimi insanlar,
bir yaz günü,
bazı sıfatlar
herhangi bir zaman
her soru,
birtakım insanlar,
birkaç kişi,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.
tüm insanlar,
bütün varlıklar...
Bunlardan bazılarının belirttiği isimler çoğul eki alamaz, bazılarının tamlananları çoğul olmak zorundadır; bazılarınınki de yerine göre tekil de olabilir, çoğul da.
Bütün insan>bütün insanlar
Birkaç kişi>birkaç kişiler
Çoğu insan>çoğu bitkiler
Not: Asıl sayı sıfatı olan "bir" ile belgisiz sıfat olan "bir" karıştırılabilir. "bir" kelimesi "tek" kelimesinin karşılığı ise asıl sayı sıfatıdır. Değilse belgisiz sıfattır:
Bir çiçekle yaz olmaz bir tane çiçek. asıl sayı sıfatı
Onu bir akşam vakti gördüm. Herhangi bir akşam vakti belgisiz sıfat
d. Soru Sıfatları
Soru sıfatları, isimlerin nitelik ve niceliklerini soru yoluyla öğrenmeyi amaçlayan, cevapları da herhangi bir sıfat olan kelimelerdir.
"ne, nasıl, nice, ne gibi, ne biçim, kaç, kaçıncı, kaçar, hangi, ne türlü..."
Özellikleri
]Soru sıfatları cümleyi soru cümlesi yapar. Bazı durumlarda da yapmaz:
Bu nasıl bir dünya; hikâyesi zor...
Nasıl kitaplardan hoşlanırsın?
]Soru sıfatlarıyla da sıfat tamlaması oluşturulur.
Kaç gün sonra geleceksin?
Eve giderken hangi otobüse bineceğiz?
Örnekler
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım.
Kaçıncı sınıfta okuyor?
Ne gün geleceğini söyledi mi?
Kaçar kişilik gruplar hâlinde gideceğiz?
Kaçta kaç hisse istersin?
Not: "ne" kelimesi sıfat, zarf ve zamir olarak kullanılabilir.
Ne bakıyorsun? Zarf
Ne almak istiyorsun? Zamir
Ne gün geleceksin? Sıfat
Ne iş yapıyordunuz? sıfat
Bugün ne çalıştık ama. zarf
C. Sıfatlarda Anlam
1. Sıfatlarda Anlam Kuvvetlendirme
]Zarflarla ve edatlarla anlam kuvvetlendirilebilir:
çalışkan>arı gibi çalışkan>arı gibi çalışkan çocuk
güzel>Cennet kadar güzel>Cennet kadar güzel vatan
verimli>çek verimli>çok verimli topraklar
Burada "cennet kadar" kelime grubu "güzel" sıfatını; sonra hepsi birden "vatan" kelimesini nitelemiş.
]Pekiştirme sıfatları ile de anlam kuvvetlendirilebilir:
Bir sıfatın ilk iki sesine "m, p, r, s" ünsüzlerinden biri eklenip, oluşan hecenin o sıfatın başına getirilmesiyle oluşur. Ünlüyle başlayan sıfatlarda ilk ünlüye "m, p, r, s" ünsüzlerinden biri eklenir.
Sarı sayfalar>sapsarı sayfalar
Kırmızı>kıpkırmızı elbise
Mor>mosmor bir yüz
Yeşil>yemyeşil tabiat
Temiz>tertemiz toplum
Uzun>upuzun araba
Bu kurala uymayan pekiştirme sıfatları da vardır:
Sapasağlam, yapayalnız, çırılçıplak, çepeçevre...
]Tekrar yoluyla da anlam kuvvetlendirilebilir. Tekrar edilen kelimeler arasına "mİ" soru eki de konabilir:
doğru dürüst bir iş, boylu poslu bir adam, az buz para değil...
yüce yüce yaylalar, Mini mini eller, tatlı tatlı diller...
tatlı mı tatlı diller, sevimli mi sevimli bir yüz, sıcak mı sıcak bir hava...
2. Sıfatlarda Anlam Daraltma:
]Sıfatların anlamlarında, bazı eklerden yararlanarak kısma, daraltma, küçültme yapılabilir.
Bunun için "-Cİk, -ÇE, -cEk, -(İ)msİ, -(İ)mtırak" ekleri kullanılır:
Geniş bir oda > daha az genişi > genişçe bir oda
Uzun bir çocuk > daha az uzunu > uzunca bir çocuk
Büyük ev > daha az büyüğü> Büyükçe / büyücek bir ev
Küçük çocuk > daha az küçüğü> küçükçe / bir çocuk
Tatlı elma > daha az tatlısı > tatlımsı bir elma
Ekşi erik > daha az ekşisi > ekşimsi / ekşimtırak erik
"-Cİk" eki küçüklük, azlık anlamı taşıyan sıfatlara getirilir ve aşırılık anlamı katar:
Kısa kol > daha da kısası > kısacık kol
İnce ip > daha da incesi > incecik ip
Az ekmek > daha da azı > azıcık ekmek
Minik yavru > daha da miniği> Minicik yavru
Küçük kız > daha da küçüğü> Küçücük kız
Ufak el > daha da ufağı > Ufacık el
Yumuşak eller > daha da yumuşağı> Yumuşacık eller
3. Sıfatlarda Karşılaştırma(Derecelendirme):
Aynı özelliklere sahip olan varlıkları karşılaştırarak o özelliğe hangisinin daha çok sahip olduğunu göstermek için sıfatın başına "en, daha, pek" kelimeleri getirilir.
En kuvvetli millet
Daha dürüst insanlar
Pek çalışkan işçi
D. Yapı Bakımından Sıfatlar
Sıfatlar da isimler gibi yapı bakımından basit, türemiş ve birleşik olmak üzere üçe ayrılır:
1. Basit Sıfatlar
Herhangi bir yapım eki almamış ve başka bir kelimeyle birleşmemiş sıfatlardır.
Kara gün, kırmızı gül, bol yemek, iri taş, iyi insan, son yolculuk, dost ülke, düz çizgi.
2. Türemiş Sıfatlar
İsim ya da fiil köklerine ve gövdelerine getirilen isim yapım ekleriyle oluşturulmuş sıfatlardır.
Kiralık ev, yıllık izin, tuzlu su, Aydınlı Hasan, işsiz adamlar, ölü balık, sütçü kadın, yarınki maç, genişçebir oda, büyücek bir ev, ekşimsi / ekşimtırak erik, kısacık kol, incecik ip...
Penceresinden kavak ağaçları görünen / bir sağlık ocağı
yanaklarımı pembeleştiren / makaslar
uçuşan / pamukçuklar
Kavakları silkeleyen / rüzgâr
Kocaman / bir masası ve koltuğu
çalışkan öğrenci, susuz yaz, yuvarlak masa...
3. Birleşik Sıfatlar
Yapısında birden fazla kelime barındıran sıfatlardır.
Külyutmaz öğretmen, mirasyedi gençler, boşboğaz insanlar, boğazına düşkün adam, birtakım sorunlar,cana yakın çocuk...
Birleşik sıfatlar ikiye ayrılır:
a. Kaynaşmış birleşik sıfatlar
Anlamca kaynaşmış sıfatlardır. Birden fazla kelimenin sözlük anlamlarından az ya da çok uzaklaşarak, aralarına ek ya da kelime girmeyecek şekilde birleşerek oluşturdukları sıfatlardır.
Canciğer dost, vatansever sanatçı, pisboğaz çocuk, mirasyedi gençler, kahverengi elbise, eşsesli kelimeler, birkaç adam, herhangi bir öğretmen, biraz zaman, birtakım elbiseler...
b. Kurallı birleşik sıfatlar
Çeşitli yollarla oluşurlar:
Sıfat tamlaması + "-lİ" yapım eki
büyük yapraklı ağaçlar, dost bakışlı insanlar, kısa boylu asker, büyük kapılı bina, kırık camlı ev...
Sıfat tamlaması + "lIk" eki
yarım günlük mesai, üç kuruşluk iş...
İsim + iyelik eki + sıfat
salonu büyük (bir) ev, çenesi düşük adam, saçı uzun bebek, rengi soluk kumaş...
Takısız isim tamlaması + "-lİ" yapım eki
taş duvarlı ev, aslan yürekli çocuk, demir kapılı bahçe...
İsim + "-DEn" ayrılma hâl eki + isim-fiil:
kulaktan dolma bilgiler...
İkileme + isim
evsiz barksız insanlarımız, tatsız tuzsuz işlerimiz, irili ufaklı eşyalar...
İsim + ek + fiilimsi + isim
işini bilir memur
Deyim + isim
cana yakın arkadaşlar, çenesi düşük insan...
Coşku ve Heyecana Bağlı (Lirik) Anlatım-Zamir
1. Lirik anlatımda dil "heyecana bağlı işlev"de kullanılır.
2. Coşku ve heyecana bağlı anlatım daha çok şiir, roman, hikâye, tiyatro türlerinde kullanılır.
3. Öyküleyici anlatımda bir olay ve durumun anlatılması; betimleyici anlatımda kişi, durum ve varlıkların betimlenmesi; lirik anlatımda ise duyguların ifade edilmesi esastır.
4. Coşku ve heyecana bağlı anlatımlarda kelimeler daha çok mecaz ve yan anlamda kullanılır.
5.Öyküleyici anlatımlarda olay ve durumlar anlatılırken duygusal düşünceler katılmaz. Coşku ve heyecana bağlı anlatımda duygular ve içinde bulunulan ruh hali yansıtılır.
Ayrıca bakınız->> Şiir nedir?
Ayrıca bakınız->> Dilin İşlevleri
Örnek 1:
YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİRŞEY VAR
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
Ataol BEHRAMOĞLU
Örnek 2:
SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN
Her şey sende gizli
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerin uzağı gördüğü kadar genç
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin
Yaşadıklarını kar sayma
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün
Gülebildiğin kadar mutlusun üzülme
Bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi
Sevdiğin kadar sevileceksin
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin
Bunu da öğren;
SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN.
Can YÜCEL
Örnek 3:
TAHİRLE ZÜHRE MESELESİ
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Nazım Hikmet
Destansı (Epik) Anlatım-Fiil (Eylem)-Fiilimsi (Eylemsi)
1. Olağanüstü olaylar ve kişiler anlatılır.
2. Destan türünün yiğitçe havası vardır.
3. Yapıp etmeler yani fiiller ön plandadır.
4. Tarihi konular ve kahramanlıklar işlenir.
5. Etkileyici bir özellik taşır.
6. Sürekli hareket vardır.
7. Kelimeler mecaz ve yan anlamlarda kullanılabilirler.
8 Şiir, destan, roman, hikâye, tiyatro, destansı anlatımın kullanıldığı türlerdir.
9. Anlatımda abartıya yer verilebilir.
10. Sanatlı bir dil kullanılır.
Örnek metinler
SİVASTOPOL
Derken, tabur komutanı yine işaret verdi. Yine subaylar fısıltıyla konuşarak emri birbirlerine ilettiler ve kara bir duvar gibi duran 1. bölük çöktü. Onlara "Yere yat!" emri verilmişti. 2. bölük de yere yattı ve Pest, eline sivri bir şeyin battığını duydu. Yalnız, 2. bölüğün komutanı ayakta kalmıştı. Kılıcını sağa sola savurup hiç durmadan konuştukça tıknaz silueti bir öne bir arkaya gidip geliyordu.
"Pekâlâ, adamlarım! Haydi, şimdi, aslanlarım! Kurşunlarımızı israf etmeyip bu süprüntülen süngümüzle temizleyeceğiz. "Hurra!" diye bağırdığımda hepinizin arkamdan geldiğini görmek istiyorum. Kimse geride oyalanmasın. Birbirinizden ayrılmamalısınız, bu en önemlisi... Onlara kim olduğumuzu gösterelim ve yüzümüzü kara çıkarmayalım, tamam mı arkadaşlar?
TOLSTOY
KANİJE KALESİ'NİN FETHİ
Sadrazam İbrahim Paşa 1600 yılı baharında tekrar sefere çıkıp Kanije üzerine yürüdü. Bu arada Bobofça Kalesi de istirdat edilmişti. Ordu Kanije'yi kırk günden fazla muhasara etti. Kalenin barut mahzeninin infilakı üzerine müdafiter teslim olmak zorunda kaldılar. Kanije, beylerbeyilik hâline getirilip Tiryaki Hasan Paşa'ya verildi. Sadrazam İbrahim Paşa, Temmuz 1601'de yeni bir sefere çıkmak üzereyken serhatta öldü. Yerine, sadaret kaymakamı bulunan Yemişçi Hasan Paşa tayin olundu. Yeni sadrazam hemen Belgrat'a hareket etti. Ordu daha Belgrat'a ulaşmadan Belgrat'ın düşman eline geçtiği haberi geldi. Buraya gidildiyse de asker yenik düştü. Tam bu sırada Erdel ve Boğdan'ı da ele geçirerek Romanya'da bir idare kurmayı planlayan ancak vazgeçip Osmanlı merkezine elçi gönderip itaatini bildiren Mihal'in Avusturya hükümetinin düzenlediği suikasta kurban gittiği haberleri geldi. Böylece Avusturya hükümeti siyasi bir cinayet işlemiş oluyordu. Bu haber üzerine Osmanlı Devleti bölgeye süratle bir ordu sevk edip güvenliği sağladı. Erdel, Eflak, Boğdan'da Osmanlı Devleti'ne bağlı, güçlü bir düzen tesis edildi. Sonuçta Avusturya'nın işlediği bir siyasi cinayet Osmanlı Devleti'nin işine yaramıştı. Avusturya'nın yeni bir taarruz haberi geldi. Arşidük Ferdinand kumandasında bir ordunun Kanije'yi kuşatmakta olduğu, müdafilerin zor durumda bulunduğu öğrenilmişti.
Genel Türk Tarihi Ansiklopedisi
Çanakkale Şehitlerine
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif Ersoy
Emredici Anlatım-Yapıları Bakımından Fiiller (Eylemler)
Yapısına Göre Fiiller
Fiiller de isim soylu kelimeler gibi yapı bakımından üçe ayrılır:
1-Basit Fiiller:
Yapım eki almamış, bir tek kelimeden oluşan, yani kök hâlindeki fillerdir. Çoğunlukla tek hecelidir. Çok heceliler de vardır. Fiil kökünden sonra bir tire işareti getirilerek ifade edilir.
Gel-, yaz-, oku-, sev-, kıvır-, çevir-, kavuş-...
Not: Tire işareti kullanılmaz da nokta veya ünlem kullanılırsa emir çekimi olur. Bu, bütün fiiller için geçerlidir: Gel! Oku. Yaz!...
Dilimizde hem isim hem de fiil kökü olarak kullanılan kelimeler vardır ki bunlara sesteş kökler denir:Ağrı, ağrı-; boya, boya-, tat, tat-, eski, eski-...
2- Türemiş Fiiller
İsim veya fiil kökleriyle yansımalardan, yapım ekleriyle türetilmiş fiillerdir.
Bunlara fiil gövdesi (tabanı) denir.
Ben-imse-, açık-la, mor-ar, av-la-, ince-l-, çat-la-, pat-la-, gür-le-, şırıl-da-, hav-la-, me-le-, fısıl-da-, kov-ala-, baş-la-t, uç-ur-, yat-ı-ş-, ak-ı-t-, düş-ü-r-, sev-in-...
Türemiş fiilller ikiye ayrılır:
a)İsim soyu kelimelerden türetilen fiiller
b)Fiil kök ve gövdelerinden türetilen fiiller
a)İsim Soyu Köklerden Fiil Türeten Eklerin Başlıcaları Şunlardır:
e-i-a(l): az-al-mak, düz-el-mek, kör-el-mek, doğru-l-mak, sivri-l-mek, eğri-l-mek, dar-al-mak...
Not: Bu ek, "k" ile biten kelimelere gelince "k" düşer: küçü(k)-l-mek, alça(k)-l-mak, yükse(k)-l-mek...
-la/-le: ot-la-mak, yem-le-mek, baş-la-mak, yavru-la-mak, tek-rar-la-mak, bayat-la-mak, tuz-la-mak, zayıf-la-mak, bağış-la-mak...
Not: Bu ekle, ünlemlerden üf-le-mek, of-la-mak...; ses taklidi için kullanılan kelimelerden gür-le-mek, şar-la-mak, zır-la-mak, hav-la-mak, hor-la-mak... biçiminde de fiiller türetilir.
-laş/-leş: haber-leş-mek, mektup-laş-mak, güzel-leş-mek, iyi-leş-mek, ağır-laş-mak....
-ar/-er/-r: baş-ar-mak, mor-ar-mak, kara-r-mak, yeş(yaş)-er-mek, gö(gök)er-mek, boz-ar-mak....
-a/-e: yaş-a-mak, kan-a-mak, tün-e-mek, uzun: uz-a-mak, oyun:oyn-a-mak...
-sa/-se: benim-se-mek, su-sa-mak, garip-se-mek...
-da/-de: Ses taklidi için kullanılan kelimelerden: gümbür-de-mek, takır-da-mak, hırıl-da-mak, inil-de-mek, şırıl-da-mak, uğul-da-mak...
-kir (-kır/-kur/-kür): Yansımalardan fiil türetir: püs-kür-mek, hay-kır-mak, fış-kır-mak, hıç-kır-mak
b) Fiilden Fiil Türeten Eklerin Başlıcaları:
-(a)la/-(e)le:eş-ele-mek, kov-ala-mak....
-(i):sür-ü-mek, kaz-ı-mak
-(i)l:dik-il-mek, yak-ıl-mak, üz-ül-mak...
-(i)n:sil-in-mek, kaç-ın-mak, gör-ün-mek...
-(i)ş:gir-iş-mek, kız-ış-mak, böl-üş-mek...
-(i)t:eri-t-mek, oyna-t-mak, yürü-t-mek...
-d(i)r:çiz-dir-mek, yaz-dır-mak, ör-dür-mek, aç-tır-mak, kes-tir-mek...
UYGULAMALAR
1)Şu fiillerin kök ve gövdelerini bulunuz:bilirlerdi, ilerliyorlardı, kımıldamasınlar.
2)Aşağıdaki cümlelerde geçen fiillerin yapılarını, türemiş fiillerin hangi ekle türetildiğini gösteriniz.
"Akşamüstleri, güneş batarken Ankara ne kadar güzelleşir.
"Derin bir gürültü sis içinde kaynıyor, ileri geri yaklaşıyor, uzaklaşıyor, dalgalanıyordu. Kös, kalkan, boru sesleri, at kişnemelerine karışıyor; alınan emirler, verilen komutlar yüzlerce ağız tarafından ayrı ayrı tekrarlanıyordu."
3)"biriktirmek, küçümsemek, gecikmek, haykırmak, yükselmek, kısalmak, başlamak" mastarlarının köklerini, eklerini, köklerin çeşitlerini ayırıp gösteriniz.
3- BİRLEŞİK FİİLLER
Birden fazla kelimeden oluşan fiillerdir. Birleşik fiili oluşturan kelimeler biri veya her ikisi fiil olabilir. Ama en az biri fiil olmalıdır.
Ayrıca bkz. -> Birleşik Kelimelerin Yazılışı/İmlası
Ayrıca bkz. ->Türkçede Birleşik Fiiller ve Anlam Kaymaları/ Prof. Dr. Zeynep KORKMAZ
Yapılışına göre birleşik fiiller ikiye ayrılır:
A. KURALLI BİRLEŞİK FİİLLER
Yapılış şekilleri şunlardır: Fiil + yardımcı fiil
Herhangi bir fiille "yazmak, vermek, bilmek, durmak, gelmek" yardımcı fiillerinden oluşur.
Bu yardımcı fiilleri kendi anlamlarını tamamen yitirir, "yeterlik, tezlik, sürerlik ve yaklaşma" olmak üzere dört anlam ifade eder
İki fiil arasına "-a, -e, -ı, -i, -o, -ö, -u, -ü" zarf-fiil eklerinden biri girer.
1)Yeterlik Fiili: Fiil + "-E" + bil- şeklinde yapılır.
Anlam:
Ahmet bu işi başarabilir. Başarmaya gücü yeter. Yeterlik
Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. Etmesi olası. Yeterlik Olasılık
Yanınıza gelebilir miyim?İzin verir misiniz? Yeterlik İstek isteme, rica etme
Herkes kendi işiyle ilgilenebilir. Buna izi var yeterlik izin verme
Olumsuzu şöyledir:
Gücü yetmezlik anlamı katıyorsa:
Başar-a-bil-i-r > başar-a-ma-z
Aç-a-bil-i-r-im > aç-a-ma-m
Oku-y-a-bil-i-r-im > oku-y-a-ma-m
Gel-e-bil-i-r-iz > gel-e-me-y-iz
Gücü yetmezlik ihtimali içeriyorsa:
Yaz-a-bil-i-r-im > yaz-a-ma-y-a-bil-i-r-im
Oku-y-a-bil-i-r-ler > oku-y-a-ma-y-a-bil-i-r-ler
İsteğe bağlı oluşta ihtimalin yüzde elli olduğu belirtiliyorsa:
Doğ-a-bil-i-r > doğ-ma-y-a-bil-i-r
Ol-a-bil-i-r > ol-ma-y-a-bil-i-r
2)Tezlik Fiili: Fiil + "-İ" + ver- ve Fiil + "-İ" + gel- şeklinde yapılır.
Anlam:
Bana bir çay alıver. Tezlik, çabukluk
Birden karşısına çıkıverdi. Apansızın
Onu bir kenara atıvermişler Önemsememe, gelişigüzel yapma
Beklemediğimiz bir anda çıkageldi Apansızın
Olumsuzu:
Kapıyı açıvermedi açmadı tezlik
Kapıyı açmayıver açma önemsememe
3)Sürerlik Fiili: Fiil + "-E" + kal-
Fiil + "-E" + gel-
Fiil + "-E" + dur- şeklinde yapılır.
Anlam:
Çocuk oturduğu yerde uyuyakalmış
Bakakalırım giden her geminin ardından
Sen vitrinlere bakadur, ben birazdan gelirim
Eskiden beri böyle anlatılagelmiş.
Bu birleşik fiil tekrar birleşik fiil yapılabilir.
Çocuk oturduğu yerde uyuyakalabilir
Beni burada alıkoyamazsınız.
Sürerlik anlamını başka çekimler de verebilir:
Geçen arabalara bakıp durdu.
Olduğumuz yerde dönüp duruyoruz.
Olumsuzu az da olsa yapılır:Uyuyakalmamış, yol kapalı olduğu için gecikmiş.
4)Yaklaşma Fiili: Fiil + "-E" + yaz-
Anlam:
Merdivenden inerken düşeyazdı. Az kalsın düşüyordu / Az daha düşüyordu / Az kaldı ki düşüyordu / Düşmesine az kaldı.
"Çeşmimden akan hun ile sagar dolayazdı
Mecliste geçen gece yine kan olayazdı" (Baki)
B. Anlamca Kaynaşmış (Deyimleşmiş)Birleşik Fiiller
Birleşik fiili oluşturan kelimelerden birinin veya tümünün anlam kaybetmesi ve kelimelerin anlamca kaynaşarak tamamen yeni ve farklı bir anlam kazanmaları sonucu oluşan birleşik fiillerdir.
Şu yollarla yapılır:
]Gerçek anlamında bir isim + gerçek anlamının dışında bir fiil
kendini kaybetmek, hoşuna gitmek, para yemek, şehit düşmek, değer biçmek, deniz tutmak, hasta düşmek, kural koymak, öğüt vermek...
]Gerçek anlamının dışında bir isim + gerçek anlamında bir fiil
gözünü korkutmak, bileğine güvenmek, ayağına gelmek...
]Tümü gerçek anlamının dışında
tası tarağı toplamak, deliye dönmek, baş kaldırmak, kalp kırmak, elvermek, varsaymak, öngörmek, başvurmak, vazgeçmek, kan ağlamak, kafa tutmak, göze girmek, abayı yakmak, feleğin çemberinden geçmek...
*Bu birleşik fiillerin bir kısmını deyimleşmiş olduğu için burada deyimlerden bahsetmek yerinde olacaktır.
Deyim, en az iki kelimenin kalıplaşarak yeni bir anlam kazanmasıyla oluşan mecazlı sözlerdir. Kelimelerden biri veya her ikisi anlam kaybına uğrar.
Bu sözlerle gönlümü almış mı oldun?
Kendi düşüncelerinde ayak diriyordu.
Korktuğu başına gelmiş, arabası bozulmuştu.
Her gördüğüne dudak büküyordu.
Senin yaptığın pire için yorgan yakmak.
İki genç adam boğaz boğaza geldi.
Olur olmaz konularla baş ağrıtmayı seversin.
Bu şekilde anlatırsanız aklı yatar.
Sonunda korktuğumuza uğradık, çocuk kayboldu.
Matematiği aklım almıyor.
Çocuk ağzı açık beni dinliyordu.
Öğrenciler, beni can kulağı ile dinliyordu.
Hiçbir işte dikiş tutturamamıştı.
Bizimkinin iyice çenesi düştü.
Göze girmek için her şeyi yapıyor.
İşin ağırlığın gözümüzü korkutmuştu.
Bu soruya kafa yormanı istemiştim.
Çocuk eli uzun biri, cüzdanımı almış.
Burası çok ayak altı, şurada duralım.
Deyimlerin Özellikleri
1. Deyimler kalıplaşmış sözlerdir. Sözcüklerin yerleri değiştirilemez, herhangi biri atılamaz, yerlerine başka kelimeler konulamaz.
Meselâ "yüzün ak olsun" yerine "yüzün beyaz olsun" denilemez,
"ocağına incir ağacı dikmek" yerine "ocağına çam ağacı dikmek" denilemez,
"ayıkla pirincin taşını" yerine "ayıkla bulgurun taşını" denilemez,
"dilinin altındaki baklayı çıkar" yerine "dilinin altındaki şekeri çıkar" denilemez,
"tüyleri diken diken ol-" yerine "kılları diken diken ol-" denemez.
Ama istisnalar yok değildir: "baş başa vermek" ve "kafa kafaya vermek" gibi.
*Araya başka kelimeler girebilir: "Başını derde sokmak" Başını son günlerde hep derde soktu.
2. Deyimler kısa ve özlü anlatımlardır. Az sözle çok şey anlatırlar:
"dili çözül-", "dilinde tüy bit-", "dilini yut-"
3. Ya kelime öbeği ve mastar şeklinde olurlar:
bulanık suda balık avla-, dikiş tutturama-,
can kulağı ile dinle-, köprüleri at-,
pire için yorgan yak-, pişmiş aşa su kat-,
kafayı ye-, aklı alma-,
akıntıya kürek çek-, ağzı kulaklarına var-,
bel bağla-, çenesi düş-,
göze gir-, dara düş-,
4. Ya da cümle şeklinde olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara ya da öykücüklere dayanır.
Yorgan gitti, kavga bitti.
Dostlar alışverişte görsün,
Çoğu gitti azı kaldı,
Atı alan Üsküdar'ı geçti,
Tut kelin perçeminden,
Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı
Kızım sana söylüyorum, gelinim sen alın.
Ne şiş yansın ne kebap
5. Deyimlerin çoğunda kelimeler gerçek anlamından çıkarak mecaz anlam kazanmışlardır.
abayı yakmak, hapı yutmak, ne şiş yansın ne kebap...
Bazı deyimler ise kendi anlamlarından çıkmamışlardır:
Çoğu gitti azı kaldı, adet yerini bulsun, canı sağ olsun ..
C. Yardımcı Fiille Kurulan Birleşik Fiiller
Tek başlarına da fiil olarak kullanılabilen, ama daha çok isim soylu kelimelerle ve asıl fiillerle birlikte birleşik fiil oluşturan fiillere yardımcı fiil denir.
"etmek, olmak, eylemek, kılmak, bilmek, durmak, gelmek, yazmak, buyurmak, bulmak, yapmak"
"akın et-, göç et-, kul ol-, mecbur ol-, son bul-, kabul buyur-, dikkat buyur-, namaz kıl-, icra kıl-, doğum yap-, hesap yap- gibi.
Verilen örneklerde görüldüğü üzere, buradaki yardımcı fiilin işlevi somut veya soyut bir nesneye ad olan bir ismi bir fiil durumuna, bir oluş ve kılış hâline getirmektir. Bu kuruluşa birleşik fiil denmesinin sebebi de iki farklı gramer biriminin kendi özel anlamlarını devam ettirmekle birlikte birleşip kaynaşma yoluyla yeni bir kavrama karşılık olmalarındandır." (Prof. Dr. Zeynep Korkmaz)
]Tek başlarına da kullanılabilirler
Elbise üzerime oldu.
Bu elbise elli milyon eder.
]İsimlerle ve asıl fiillerle birleşirler:
sabretmek, kaybolmak, yardım etmek, iyi olmak, arz etmek, mutlu kılmak, hoş eylemek;
gelebilmek, gidedurmak, düşeyazmak, söylenegelmek...
*Yardımcı fiillerle yapılan fiillere birleşik fiil denir. Bunların bir kısmı ayrı, bir kısmı bitişik yazılır.( Ses düşmesi ya da türemesi olur ise birleşik yazılır.)Her iki durumda da çekim ekleri en sona getirilir.
sabrettim, kayboldu, yardım ediyor, iyi olsun, arz et, mutlu kıldı, hoş eyledi;
gelebilir, gidedur, düşeyazdım, söylenegelmiştir...
Öğretici Anlatım-Zarflar (Belirteçler)
1. Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
2. Söz sanatlarına, kelimelerin mecaz anlamlarına yer verilmez.
3. Verilen bilgiler örneklerle ve tanımlarla pekiştirilir.
4. Daha çok nesnel cümleler kullanılır.
5. Açıklama, aydınlatma, bilgi verme amaçlarıyla yazılır.
6. Öğretici metnin anlaşılması ve yorumlanması için okuyucunun verilen bilgiyi kavrayabilecek birikime sahip olması gerekir.
7. İfade hiçbir engele uğramadan akıp gider.
8. Gereksiz söz tekrarı yapılmaz.
9. Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve kelimeler yoktur.
10. Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
11. Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile getirilir.
12. Bu anlatım türü daha çok ansiklopedilerde ve ders kitaplarında kullanılır.
13. Tarihi metinler, Felsefi metinler, Bilimsel metinler gibi bölümleri vardır.
Ayrıca bakınız->Öğretici Metinler
Örnek metinler
KLASİSİZM
Bu sanat okulunun gayesi tabiatı akla uygun bir şekilde taklit etmektir. Klasisizme göre sanatın üç temeli vardır: Akıl, sağduyu, tabiat. Bir eser güzelliğini, değerini akıldan alır. Sağduyuya uymayan hiçbir anlatımın estetik değeri yoktur. Hiçbir şey "gerçek"ten daha güzel olamaz. Ancak "gerçek" sevimlidir. İnsan ruhu inanmadığı hiçbir şeyden heyecan duymadığı için tabiatı taklit gerekir. Klasisizmde gayeye varabilmek için tabiattan ayrılmamak, akl-ı selimden uzaklaşmamak; Grek ve Latin kaynaklarından faydalanmak; sanatçının daima kusursuzluğa varabilmek için istek duyması şarttır. Klasisizm için "1660 Edebiyat Akımı" da denilir. Konuların insan tabiatına uygunluğu, davranışların aklın denetimine bağlı oluşu, konuların gerçekliği Klasisizmin temel özellikleridir. Gide'ye göre: "Klasisizm geçici rağbeti değil sürekli rağbeti arar." Ana dilin en güzel biçiminde yazılması, biçim kusursuzluğu, kurallara tam uygunluk, din dışı konulara eğilim klasik yapıtların temel nitelikleri arasındadır. Cornaille (Korneyıl), Racine (Rasin), Moliere (Molyer), La Fontaine (La Fonten), La Bruyere (La Buruyer) Klasisizmin en ünlü öncüleridir.
Edebiyat Ders Kitabı
MADDENİN ÜÇ HÂLİ
Maddenin üç hâli vardır. Katı, sıvı ve gaz hâli. Uygun koşullarda madde bir hâlden diğer hâle dönüşebilir. Bu dönüşüm sırasında bir kütle kaybı olmaz.
a. Katı hâli: Bir maddenin belli bir şekli ve belli bir hacmi varsa maddenin bu durumuna "katı hâl" denir. Katı maddeyi oluşturan tanecikler arasındaki boşluklar çok azdır. Maddenin katı hâlinde, tanecikler arasında
bir düzenlilik vardır.
b. Sıvı hâli: Sıvı maddelerin belli bir şekli yoktur. Bunlar içinde bulundukları kabın şeklini alırlar. Hafif bir kuvvet uygulanarak sıvıların biçimi rahatlıkla değiştirilebilir. Sıvı hâlde tanecikler arasındaki boşluk katılara göre daha fazla olup tanecikler arasındaki düzensizlik artar.
c. Gaz hâli: Bir maddenin belli bir şekli ve belli bir hacmi yoksa ve bulunduğu kabın şeklini alarak hacmini kaplıyorsa bu duruma "gaz hâli" denir. Gaz maddeyi oluşturan tanecikler arasında büyük boşluklar ve düzensizlikler vardır.
Kimya Ders Kitabı
MERİDYENLER
Ekvatordan kuzey-güney yönünde birer derece açıyla geçerek bir kutuptan ötekine uzanan daire yaylandır. Ekvatorun çevresi 360 derece olduğundan 360 meridyen bulunur. Meridyenler arasındaki uzaklık ekvator üzerinde yaklaşık 111 km'dir. Bu uzaklık, ekvatordan kutuplara doğru gidildikçe daralır. Meridyenlerin birleştiği kutuplarda bir nokta hâlini alır. Meridyenlerin yerini belirtmek için Londra'daki Greenwich (Grinviç) gözlemevinden geçen meridyen esas alınmıştır. "0" derece olarak kabul edilen bu meridyen başlangıç meridyenidir. Bunun doğusunda bulunan 180 meridyene doğu meridyenin, batısında bulunan 180 meridyene batı meridyeni denir. Ayrıca başlangıç meridyeninin doğusundakine Doğu Yarım Küre, batısındakine Batı Yarım Küre denir.
Açıklayıcı Anlatım-Zarf (Belirteç)
Makale, fıkra, eleştiri ve deneme gibi öğretici özellikler gösteren türlere özgü bir anlatım biçimidir. Herhangi bir konu hakkında bilgiler vermek, bir şeyler öğretmek amacına yöneliktir. Açıklama, bilinmeyeni bilinir kılmaktır. Amaç doğrudan bilgi vermek olduğundan yazar sanatlı söyleyişlere, imalı sözlere pek yer vermez. Açık, anlaşılır bir dil kullanır. Soyutlamalardan, kişisellikten kaçınır.
Açıklayıcı anlatım biçiminde amaç bilgilendirme, öğretme olduğundan düşünceyi geliştirmek ve konunun daha iyi biçimde anlaşılmasını sağlamak için "tanımlama, örnekleme, tanık gösterme ve karşılaştırma" gibi düşünceyi geliştirme yöntemlerine başvurulur. Ansiklopedilerde, ders kitaplarında daha çok bu tür bir anlatım görülür.
Klasik paragraflarda yani giriş, gelişme, sonuç cümlelerini içeren paragraflarda bu yönteme başvurulur. Önce giriş cümlesiyle konu ve bakış açısı verilir, sonra gelişme cümleleriyle yardımcı düşünceler aktarılır ve ana düşünce belirtilir. Paragraflarda ana düşünce genellikle sonda bulunur ilkesine uygun bir anlatım yöntemidir.
Örnek: Teknik, bilimin kristalize olmuş halidir. Yani bilimin araç-gereç ve makineye dönüşmüş halidir. İnsanoğlu onun sayesinde ilkçağların karanlığından sıyrılmıştır. Kendine daha çok zaman ayırıp kültürel yönden olgunlaşmıştır. Birbirini sevmeyi, barış içinde bir arada yasamayı öğrenmiştir.
Bu paragrafın ilk iki cümlesi tanım cümlesidir. Diğerleri açıklama cümleleridir.
Konu: Tekniğin ne olduğu ve insana neler sağladığı
Yardımcı düşünce: Tekniğin insana zaman kazandırması, kültürel olgunlaşmayı sağlaması
Ana düşünce: Teknik insana birbirini sevmeyi ve barış içinde bir arada yaşamayı öğretmiştir.
Örnek: Divan edebiyatı Arap ve Fars edebiyatının Türk edebiyatındaki uzantısıdır. Hem içerik hem de biçim yönünden tam bir taklittir Divan edebiyatı. İşlenen konulara doğru düzgün bir konu eklenmemiştir. Biçim için de geçerlidir bu. Divan şairi, bu açmazdan kurtulmak için söz oyunlarına başvurmuştur. Bu nedenle Divan edebiyatı bir marifet gösterme edebiyatıdır.
Bu paragrafın konusu ilk cümlede, ana düşüncesi son cümlede bulunmaktadır. Diğerleri yardımcı düşünceleri veren cümlelerdir.
Konu: Divan edebiyatının özellikleri
Yard. düşünce: Divan edebiyatının içerik ve biçim yönünden Arap ve Fars edebiyatlarının tekrarı olduğu
Ana düşünce: Bir taklit olan Divan edebiyatının tek özgün yanı söz sanatlarına sahip olmasıdır.
Birinci cümlede konu, son cümlede ana düşünce verilmiştir.
Örnek: Öykü, boyutu ne olursa olsun, doğaya ve insana özgün bir bakış, özgün bir eleştiridir. Yaşamımıza yeni anlamlar, yöntemler, yorumlar getiren bir yazın sanatıdır. İster içten ister dıştan anlatsın; ister bir kişiyi, ister bir toplum kesitini anlatsın bir öykünün özentisiz, yalın, acık, gerçek, inandırıcı, kısa, vurgulayıcı ve çarpıcı nitelikte olması gerekir.
Birinci cümle konuyu, son cümle ana düşünceyi vermektedir.
Bu açıklama paragrafında da tanımlama dışında başka bir anlatım yöntemi kullanılmamıştır.
Konu: Bir öykünün tanımı ve önemli özellikleri
Yard. düşünce: Öykünün yaşama yeni anlamlar, yöntem ve yorumlar getirmesi.
Ana düşünce: Ne anlatılırsa anlatılsın özentisiz... çarpıcı bir nitelikte olması gerekir.
Örnek: Çocukluğum ve ilk geçliğim, haber saatleri dışında çok az açılan büyük bir radyodan başka lüksü olmayan ahşap bir evde geçti. Oturma odamızda duvarların tek süsü de babamın her yıl aralık ayı başlarında alıp getirdiği takvimlerdi. Üzerindeki resmi en ince ayrıntısına kadar ezberlediğimiz eski takvimin yerine yenisinin asılmasını büyük bir heyecanla beklerdik. Takvim yapraklarını koparmak babamın işiydi ve bunu son derece ciddiyetle yapardı. Takvimler bizim dünyaya açılan pencerelerimizdi.
Görüldüğü gibi bu parçada yazar bizim bilmediğimiz çocukluk anılarından söz ediyor. Daha açık bir ifadeyle yazar bu yazıyı, benim çocukluğumu okuyucu bilmiyor anlatayım da öğrensin diye düşünerek yazmıştır. Yani açıklama tekniğini kullanmıştır.
Örnek: Yazar olarak amacımın biri elbet yaşama tanıklık etmektir. Yaşanan değişimi yansıtmak. Ama bu kadar değil. Sonuç çıkarırım. Bunu serperim satırların katmanları arasına. Yazınsal yazıda birden çok katman bulunur. Resimde müzikte de öyle değil mi? Okur bu katmanlar arasına döşeneni bulur, onlardan, yararlanır. Yazarlığım görevci bir anlayışa yaslanır. Isıtarak, kavratarak, kabul ettirerek okurumu etkilemek isterim. Baştaki amacım etkilemektir diyebilirim.
Yazarın açıklamak istediği şey yazarlıktaki amacıdır. Yazı yazmaktaki amacının ne olduğunu açıklıyor. Parçayı, yazarın aşağıdaki yazıyı yazmaktaki amacına dikkat ederek okuyalım.
Örnek: Deneme sözcüğünü yeni bir edebiyat türüne ilk defa ad olarak koyan Montaigneolmuştur. Montaigne'in türlü konular üzerindeki düşünceleri gözden geçirilirse bu düşünceleri hiçbir plana uymadan hiçbir şeyi kanıtlamaya çalışmadan, sırf düşünmekten zevk aldığı bu zevki bize tattırmak istediği için yazdığı anlaşılır. Onun denemelerinin konusu bütün hayattır, hayat tecrübeleridir. Bu tecrübeler insan ruhu üzerine eğilen, gördüğünü tatlı bir dille delilsiz ispatsız anlatan görgülü bir adamın hayatından derlenmiştir.
Okuduğunuz parçada yazar, deneme türü üzerine bize bilgiler vermeye çalışıyor. Yazarın tavrı, bunları ben biliyorum ama okuyucu bilmiyor, öyleyse okuyucuyu bilgilendireyimdir. Demek parçada açıklama tekniği kullanılmış.
Örnek: Halide Edip Adıvar'ın Bütün Eserleri serisinin ilki olarak yayımlanan Mor Salkımlı Ev, yazarın çocukluk günlerinden 1918'e kadar olan hatıralarıdır. Bir roman üslubuyla kaleme alınan eser, edebiyat meraklılarına olduğu kadar yakın dönem Türk tarihiyle ilgilenen okuyuculara da hitap ediyor. Yeni İstanbul Gazetesi'ndeki yayımı ve hatıralarının İngilizce baskısı ile karşılaştırılarak hazırlanan Mor Salkımlı Ev, yazarın özgün anlatımı ve sadeleştirilmemiş orijinal diliyle ve günümüz genç okuru da düşünülerek notlar ve açıklamalarla sunuluyor.
Okuduğunuz parçanın yazarı, bu parçayı yeni yayımlanan söz konusu kitap üzerine okuyucuya geniş bilgi vermek için yazmıştır. Yani açıklama tekniğini kullanmıştır.
Örnek: "Maddeler arasında iki tür tepkime olur: Fiziksel değişimler (hal değişimleri) ve yeni maddelerin oluşumunu sağlayan kimyasal tepkimeler. Isı her iki tepkimeyi de hızlandırır. Bunu görebilmek için iki bardak alın ve birine soğuk su, diğerine de sıcak su doldurun. Bardakların ikisine de aynı anda birer kaşık tuz atın ve izleyin. İki bardakta da tuz çözünecektir. Ancak sıcak su dolu bardakta tuzun daha hızlı çözündüğünü göreceksiniz."
Örnek Soru: Eylülde Kaçkarlar'ın çevresinde "kestane karası fırtınası" gelip çatar. Kestanelerin dökülme zamanıdır artık. Yöre insanı için kestanenin hem meyvesi, hem de kerestesi çok değerlidir. Çünkü evlerin özellikle dış cephesi bu ağaçtan yapılır. Rüzgârlar vadilerde uğuldamaya, yapraklar dökülmeye başlamıştır bugünlerde. Karın habercisi olan "karakuş" birazdan pencerenin pervazına tüner. Derinden kurt sesleri gelir. Orman tüm yaşamıyla hazırdır uzun ve beyaz kışa.
Bu parçanın anlatımında, aşağıdakilerin hangisinde verilenlerden yararlanılmıştır?
A) Karşılaştırma, tanımlama, öyküleme
B) Açıklama, öyküleme, betimleme
C) Tartışma, karşılaştırma, öyküleme
D) Tanımlama, örnek gösterme, betimleme
E) Açıklama, tartışma, örnek gösterme (ÖSS-2000) Yanıt: B
Tartışmacı Anlatım-Zarf (Belirteç)
1.Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
2.Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile getirilir.
3.Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
4.Gereksiz ifadelere yer verilmez.
5.Karmaşık ve anlaşılması güç cümleler kullanılmaz.
6.Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve kelimeler yoktur.
7.Savunulan ve karşı çıkılan görüşlere yer verilir.
8.İki farklı bakış açısının olduğu konular bu türde işlenmeye daha elverişlidir.
9.Fıkra, deneme, makale, röportaj gibi türlerde kullanılır.
10.Yeteneğe, bilgi ve deneyime göre yöntem belirlenir.
11.Eleştirici bir bakış açısıyla yazılırlar. Anlatım tarzı sohbete varabilir.
12.İhtimal bildirmeyen, kesin, kanıtlanmış bilgiler kullanılır.
Bu tekniği kullanan yazarın amacı, okuyucunun herhangi bir konudaki fikrini değiştirmektir.
Bir konu üzerinde en az iki görüş vardır. Bu görüşlerden birisi yazarın görüşü, diğeri veya diğerleri başkalarının -belki de okuyucunun- görüşüdür. Yazar değişik yöntemler kullanır, deliller getirir, ispatlar yapar ve parçanın sonunda kendi görüşünü haklı çıkarır.
Bu teknikle yazılmış parçalarda genellikle karşılıklı konuşma havası vardır. "Bence, bana göre, kanımca, bana öyle geliyor ki" gibi öznel yargı bildiren sözler dikkati çeker.
Tartışma yönteminde antitez, tezin önemini belirtmek, doğruluğu konusundaki kuşkulan yok etmek için kullanılır. Hızlı ve ekonomik okumalarda antitez bölümünün atlanması ana düşünceyi kavramayı engellemez.
Örnek: Doğayı sevmek;güzel bir nisan sabahı kırlarda dolaşmak, bir tek çiçeği koparmamak, bir tek karıncayı incitmemek değil, onu korumanın ve sevmenin bilincine ulaşmaktır.
Kırmızı renkli bölüm antitezdir.
Örnek: Kimi sanatçılar, sanatın amacını içerik olarak görür. Onlara göre iletecek bir şeyi olmayan, tek satır bile yazmamalı. Kimileri ise sanatı biçim olarak algılar. Onlara göre güzel olmayan hiçbir şey sanatsal değildir. Oysa sanatta içerikle biçim etle tırnak gibidir.
Kırmızı renkli cümle tez'dir.
Örnek: Hayır, kültür bir birikim ve sentezdir. Kim görmüş tümüyle özgün ve bir dönemde yaratılmış kültürü? Bir ulusun ya da bir toplumun kültüründe onlarca toplumun ve binlerce yılın katkısı vardır.
Kırmızı renkli cümle tezin son cümlesi yani ana düşünce cümlesidir. Bu ana düşüncenin karşıtı "hayır"dan önceki bölümde verilmiştir. Ancak bu bölüm burada verilmemiştir. Ama biz onun ne olduğunu tezin karşıtını alarak çıkarabiliriz.
Örnek: Her gece iki üç film seyreden televizyon tutsakları neyse, bir günde bir roman bitiren otobüste, trene, yolda, yatakta okuyanlar da odur. Yığınla kitap okumak övgüye değer değil bence. Okuyup düşünmek, o yapıtı yeniden yaratmak önemli. Bu da bir emek, sabır ve planlı çalışma işi. Diyeceğim on beş günde ya da ayda bir roman bitirip tam bitirmek. Bu nedenle "Çok okuyun." diyenlere karşıyım.
Kırmızı renkli bölümler antitez, diğerleri tezdir.
Örnek: Yazarlar okudukları bir metinden yararlandıklarında yazın dünyasında bir kızılca kıyamet kopuyor. Efendim bu özgünlükle bağdaşmazmış. O zaman bu yazarın kendi eseri olmuyormuş, gibi. Bana göre yazar, kibarca esinlenme denilen bu işte son derece haklıdır. Hatta ileri gidip adapte yapmada da özgür olmalıdır. Bu vaveylayı koparanlar, eserlerini o ana dek okudukları eserlerin katkılarını dışarıda bırakarak mı yazıyorlar sanki?
Okurken dikkat etmişseniz, yazarın görüşünün yazarların eserlerini yazarken başkalarından yararlanmalarının oldukça normal karşılanması gerektiği olduğunu sezmişsinizdir.
Yazarın çürüttüğü görüş ise yazarların eserlerini yazarken, önce yazılmış hiçbir eserden etkilenmemeleri gerektiğidir. Yazar tartışma yöntemini kullanarak başkalarının görüşünü çürütüp kendi görüşünü öne çıkarıyor. Yani yanlış görüşte olanların görüşünü değiştirmek istiyor.
Tartışma tekniğinde mutlaka farklı iki insanın olması ve parçada bunların isimlerinin geçmesi gerekmez. Önemli olan iki farklı görüşün varlığıdır ve bunların hangisinin doğru olduğu hakkında fikirler öne sürmektir. Hatta bu iki görüşün ikisi de yazarın görüşü olabilir, dikkat edilmesi gereken durum, fikirlerin tartılması ve doğru olanın belirtilmiş olmasıdır.
Örnek: Atilla İlhan'ı önceleri, hakkı olmayan bir şöhretle yaşamaya alışmış bir ozan olarak görürdüm. Buna, az şiir yazmasını da delil gösterirdim kendimce. Son zamanlarda birçok yönüyle inceledim onu. Hemen söylemeliyim ki ozanımız bu dünyaya Allah vergisi büyük bir şairlik yeteneğiyle gelmiş. Kendine özgü bir seziş, duyuş anlatış gücü var. Şimdi bana onun imzası olmaksızın bir şiirini verseler belki kısa süren bir tereddütten sonra bu şiir onundur diyebilirim. Başka ozanlara benzemiyor onun duyuşları, hele hakkı olmayan bir şöhretle yaşayan bir şairin duyuşları hiç değil.
Parçada yazar kendine ait iki fikirden birini seçip üste çıkarıyor.
Okuduğumuz parçada tartışma var ama tartışma yazara ait iki görüş üzerinde yapılmış, ortada iki farklı insan yok. Parça, bu haliyle de tartışma tekniğine örnektir.
Örnek: Romantik ozanlardan biri olan Nerval'in sanat dünyasında adının anılmasını gereksiz görenler var. Bunlara göre sanatsal yönü pek güçlü değil onun. Oysa Romantik ozanlar arasında sembolistleri doğrudan etkileyen biri varsa o da Nerval' dir. Onun sembolizme katkısı en az Baudelaire kadar önemli, özellikle anılmaya değer. Tüm kitapları gerçek yaşamla düşler evreni arasındaki ilişkiyi çok güzel bir biçimde anlatan kitaplar.
Parça tartışma tekniği kullanılarak yazılmıştır. Söz konusu ozan hakkında bazılarının olumsuz bir görüşü vardır. Yazar bunu kabul etmemektedir. Yazarın üste çıkardığı görüşe ve çürüttüğü görüşe özellikle dikkat edelim.
Bu parçada yazarın çürüttüğü görüş. Nerval'in değerli bir ozan olmadığı görüşüdür. Yazarın görüşü ise bunun tersi Nerval'in çok değerli bir ozan olduğudur. Parçada bir görüş kötülenip bir diğer görüş yani yazarın görüşü haklı görülüyor, demek kullanılan teknik tartışma tekniğidir.
Örnek: Değer verip baş tacı ettiğim bir yazar gözlem ile deneyimin aynı şey olduğunu savunuyor. Üstüne üstlük deliller getirmeye çalışıyor bu konuda. Şimdiye dek büyük yazar diye bildiğim bu kişi bilmiyor ki gözlem farklı, deneyim farklı, Gözlem, herhangi bir şeyi iyi anlamak için, onun kendi kendine meydana çıkan türlü belirtilerini gözden geçirme eylemidir. Deneyimle karıştırmamak gerektir. Kimya ve fizik bilgileri deneyimle, astronomi bilgileri ise gözlemle elde edilir. Şu durumda deneyimle gözlem ayrı ayrı şeylerdir.
Parçada tartışma tekniği kullanılmıştır. Tartılan görüşleri ve ağır gelen görüşü çıkarmaya çalışın.
Okuduğunuz parçada yazarın çürüttüğü görüş gözlem ve deneyim'in aynı olduğu görüşüdür. Yazar bu görüşle kendi görüşü olan gözlem ve deneyimin tamamen farklı olduğu görüşünü tartıyor ve kendi görüşünün ağır geldiğini gösteriyor. Böylelikle tartışma tekniğini uygulamış oluyor.
Örnek: "Tiyatronun önemli bir görevi vardır. Ancak bunu abartarak tiyatronun bir silah olduğunu söylemek ne kadar doğrudur? Tiyatro bir silah değildir, ama bir uyarıcıdır. Gerçi tiyatro tarihi içinde bazı temsillerin [oyun] ayaklanmalara sahne olduğunu, halkı heyecana getirdiğini görürüz. Ancak bu ayaklanmaları ortaya çıkaran tiyatro değildir; tiyatro ayaklanmaya uygun bir ortam içinde uyarıcı görevini yaptığı anda böyle ayaklanmalar ortaya çıkmıştır. Tiyatronun uyarıcı gücünün böyle geniş çapta bir devinimi gerçekleştirmesi, ancak o toplumun içindeki birikim ile olmuştur. Tiyatro, insanoğluna kendini gösteren bir aynadır; insanoğlunun eline silah veren bir yer değildir."